Osmanlı kitapla ne zaman tanıştı? İlk kütüphane ne zaman kim tarafından kuruldu? Cami ütüphanelerini kim kurdu? Halk kütüphanesi görevi üslenen cami kütüphanelere ilk Türkçe eserleri kim bağışladı?
Bu kütüphanelerdeki tıp, matematik, felsefe, edebiyat gibi kitaplar hangi fetvayla yok edildi? Osmanlı hayatından kitabı kimler kovdu?.. İşte… Kütüphaneler Haftası’nın AKP iktidarı tarafından cılız kutlandığının sebebini anlatan bir pazar yazısı…
Osmanlı’da ilk kütüphanenin ne zaman kurulduğu bilinmez.
Orhan döneminde feth edilen İznik’te Osmanlı’nın ilk medresesinin kurulduğu; ve buraya öğrenim için ilk kitaplar getirildiği belirtiliyor ama elde tek belge yok! Yine de, Osmanlı’nın kitapla tanışmasının yılı olarak, 1331 gösterilir…
Bursa kadısı Mevlana Mahmut‘un Horasan ve Maveraünnehir’e; ve Molla Fenari‘nin Mısır’a gidip gelmesi; Şam, Kahire, Horasan gibi yerlerden Osmanlı’ya ilk kitapların gelmesine sebep oldu.
Molla Fenari’nin 1430’da öldüğünde geride, 10 bin cilt kitap bıraktığı belirtiliyor! Bu kitap sayısının sebebi şuydu:
Molla Fenari’ye kadar medrese öğrencileri salı ve cuma günleri tatil yapıyorlardı; Molla Fenari buna pazartesi gününü de ekledi. Sebebi; öğrencilerin -o dönemin şöhretli yazarı- Sadettin Teftazani’nin eserlerini yazmak/kopya etmek istemeleriydi. Kitap sayısının fazlalığı öğrencilerinin bu yazdıklarından kaynaklanıyordu.
Osmanlı’da ilk kütüphanenin, Yıldırım Beyazıt’ın hükümdarlığı döneminde kurulduğunu söyleyebiliriz. Şöyle…
Eyne Bey, dönemin parlak devlet adamıydı ve adını taşıyan Bursa’daki Eyne Bey Subaşı Medresesi’nin üst katında müstakil bir kütüphane odası yaptırdı.
Bu medresenin vakfiyesi de bulunamadığından kütüphanenin kitapları hakkında bilgi yok.
Bu ilk Osmanlı kütüphanesini Timur’un askerleri yok etti!
Moğolların dağıttığı birliği sağlayan II. Murat; gördüğü rüya üzerine, Tunca Nehri kenarına Darülhadis Medresesi’ni kurdurdu. Burada bulunan kütüphaneye ilk kezgörevli/hafız-ı kütüb atandı. “Sinan” adındaki bu memurun maaşı, günlük iki akçe idi.
Arapça 71 kitap bulunan bu kütüphane sadece öğretmenlere ve öğrencilere açıktı. Yıl, 1435’tir…
CAMİDE TÜRKÇE KİTAP
II. Murat döneminde ilk “Camii Kütüphanesi” açıldı. Gazi Mihal Bey tarafından Edirne’de 1422‘de inşa edilen caminin bir bölümü ilk kez kütüphaneye ayrıldı. Amaç, sadece medrese alimlerinin öğrencilerinin değil halkın da okumasını sağlamaktı.
Avrupa’da ortaçağ karanlığı sürerken, Osmanlı camiye kitap sokuyordu. Üstelik…
Kara Timurtaş Paşa’nın bilgin oğlu Umur Bey, Bursa Akçardak’taki cami kütüphanesine -camiye gelen cemaatin okuması için- 4’ü tıp ile ilgili olmak üzere 41 cilt Türkçe eserhibe ederek, Osmanlı cami kütüphanelerine Türkçe eser sokan kişi oldu. Arapça kimi eserleri Türkçe’ye çevirten de oydu. Yıl, 1440 idi…
Umur Bey’in kuralları vardı; kitaplar “Kaparo” alınmadan halka ödünç verilmeyecekti. Kesinlikle Bursa dışına çıkarılmayacaktı!
Sadece camilerde değil. II. Murat, başkent Edirne’nin mahallelerine kütüphane kuranilk padişahtı.
Fatih Sultan Mehmet böyle bir babanın evladıydı…
SARAYDA TEVRAT-İNCİL
Manisa’daki şehzadeliği sırasında elinden kitap düşmeyen sıra dışı kişiyi gün gelip dünya tanıyacaktı: Fatih Sultan Mehmet!
Osmanlı Sarayı’na ilk kütüphaneyi kuran da o olacaktı. Yani, kütüphane saraydan önce camiye girmişti.
Fatih, Manisa’dan Edirne’ye ve buradan İstanbul’a hep kitaplarıyla geldi. Mahmut Paşa gibi isimler aracılığıyla sürekli Avrupa’dan kitap getirtti.
Saray’daki kütüphanenin sorumlusu/hafız-ı kütübü dönemin ünlü alimi Molla Lütfi idi.
Fatih’in kütüphanesinde kaç kitap olduğu bilinmiyor. II. Beyazıt dönemindeki 1502 yılındaki sayıma göre, 5 bin 700 cilt içinde 7 bin 200 eser vardı. Grekçe, Latince, Ermenice, Süryanice, İtalyanca ve İbranice kitaplar vardı Parşömen üzerine altınla yazılmış İncil ve Tevrat vardı. Kuşkusuz bunların bir bölümü Bizans’tan kalmaydı…
Sadece Fatih değil.. Mahmut Paşa ya da Gedik Ahmet Paşa gibi yöneticiler de kütüphane kurdu. Mesut Halife ve Ali Fakih tarafından kurulan kütüphaneler halka ödünç kitap verdi. Molla Yeğan kütüphanesindeki kitaplarının “ecnebilere” verilmesini yasak etti.
Sonraki yıllar, halka kitap verme konusunda -evli olma ya da dört mezhepten birine mensup olma gibi- ilginç kurallar getirildi!
Zamanla…
Sarayda iki kütüphane oldu.
Biri; saray mensuplarına açık büyük kütüphane.
Diğeri; padişahların yatak odasının yanında, kristal camlı kapakları olan iki dolapta bulunan minyatürlü kitaplardı.
Saray kütüphanesi Batı’nın hep merakını çekti. Avrupalı alimler ve seyyahlar çok istemelerine rağmen saray kütüphanelerine sokulmadı. Buna rağmen saray kütüphanesinden çok değerli eserler çalınarak Avrupa’ya kaçırıldı.
CAİZ DEĞİL FETVASI
Evet, medreseler içinde kütüphaneler vardı.
Evet, camiler ve türbeler içinde kütüphaneler vardı.
17. yüzyıl sonunda yeni bir kütüphane kuruldu; medreseden-camiden bağımsız binada kurulan kütüphaneler!
Bunun öncüsü, “Köprülü Kütüphanesi” oldu. Kütüphanenin ayrı bir binada kuruluşuna Köprülü Mehmet Paşa başladı; oğlu Fazıl Ahmet Paşa devamını sağladı ve Fazıl Mustafa Paşa açtı. Yıl, 1678 idi.
Bin beş yüz kitap bulunan kütüphaneye mahsus üç hafız-ı kütüb, bir mücellit (ciltci) ve bir bevvadan (kapıcı) oluşan görevliler atandı.
Bu kütüphane de halka açıktı. (Avrupa bu uygulamaya ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında geçti.) Ancak… Ödünç kitap vermeye son verildi; çünkü kitap hırsızlığı artmıştı.
Sonraki yıllar daha da kötüsü meydana geldi:
Adı, Şehit Ali Paşa (1667-1716)…
III. Ahmet’in damadıydı. Tarih bakımından zengin kitap koleksiyonuna sahipti. Seferlerden dönerken getirdiği kitaplarla kütüphanelerini zenginleştirdi. Sadrazamlığı döneminde İstanbul’a kitap çıkışını yasakladı.
Ali Paşa Petrovaradin Muharebesi’nde şehit düşünce kitap koleksiyonunun müsaderesinde Şeyhülislam Ebu İshak İsmail‘den fetva alındı.
Bu fetva Osmanlı’da kitabın-kütüphanenin yaygınlaşmasını durdurdu. Şeyhülislam, kitaplarda aklın/felsefenin bulunmasına karşı çıktı. Tarih, edebiyat, matematik vs. kitaplar caiz değildi. İslam hukukuna göre, caiz olmayan kitapların sonu yakılmak olmalıydı. Sadece dini kitaplar bulunmalıydı kütüphanelerde!
Bu fetva sonucu müspet bilimlere dair kitaplar camiden de çıkarıldı. Dini kitaplar dışındaki eserlere şüpheyle bakılır oldu.
Matbaanın gelişi ve Tanzimat, bu yasağı delse de kitaba-kütüphaneye ilgi eskisi gibi olmadı. Halk kitaptan korktu.
Kitap, sadece eğitim-öğrenim aracı olarak görüldü. Halkı aydınlatmak için Münif Paşagibi devrin değerli devlet adamlarının ve ittihatçıların “Millet Kütüphanesi” kurma çalışmaları cılız kaldı. Halka göre din dışındaki kitaplar caiz değidi…
Kitap saraya sıkışıp kaldı. Vakıf kütüphaneleri -neredeyse- çürümeye terk edildi.
Ardından Osmanlı’nın kaçınılmaz çöküşü geldi.
Bugün…
Kütüphaneler Haftası‘nın artık neden pek kutlanmadığını anlıyor musunuz?..
ATATÜRK NASIL KİTAP OKURDU
Cumhuriyet‘in kurucu ideolojisinin kitaba nasıl baktığını, memleketin dört bir yanına kütüphaneler kurduğunu sanırım yazmama gerek yok.
Geçen gün evde misafirlerimizle sohbet ederken konu “nasıl kitap okuduğumuza” geldi. Yani; okurken kitapları çizer misiniz; sayfalarına not alır mısınız veya sayfalarının köşelerini büker misiniz?
Atatürk’ten örnek verdim:
Atatürk kitap okurken, yazarın düşüncesine katıldığı cümlelerin, paragrafların altını kırmızı kalemle; katılmadığı bölümleri ise mavi kalemle çizdi.
Önemli bulduğu paragrafın yanına “xx” önemli; “xxx” çok önemli ve “müh” mühim anlamına gelen işaretler koydu.
Okuduğu sayfaların üstüne kurşun kalemle notlar yazdı.
Genellikle kitapları masa başında okudu. Yanında parça parça kestirdiği tülbent bulundurdu; çok okumaktan gözleri yaşardığında bunlarla kuruladı. İki gün aralıksız okuduğu oldu. Beğenmediği kitaplar için, “boşuna zaman tüketmişim” dedi.
Nereye seyahat etse, boş cephane sandıkları içine koyduğu kitaplarıyla gitti. “Savaş bitti şimdi cephane sandıklarındaki kitaplarla mücadele edeceğiz. Bu da kültür-sanat savaşımız” dedi.
Cephede çadırında kitap okuyan birinden bahsediyoruz…
Büyük öğrenme açlığı vardı. Fransızca kitaplara meraklıydı.
En son okuduğu kitaplar Türk tarihi ve Türkçe’ye ait çalışmalardı. 1233 tarih kitabı okudu. Yabancı tarihçilerden İngiliz Sosyalist H.G. Wells‘i beğenirdi. Kütüphane görevlisi Nuri Ulusu’ya göre Karl Marks‘ı da okudu. Özel Kalemi Zühti Ulay’dan, sosyalist Max Beer’in “Sosyalizm ve Sosyal Mücadelelerin Tarihi” kitabını çevirmesini istedi. Her düşünceye açıktı.
Onlar edebiyat-sanatı seven kuşaktı.
Atatürk, 388 edebiyat ve 212 güzel sanatlar kitabı okudu.
Arapça kökenli kelimelere karşı müthiş alerjisi vardı. Bugün çeşitli spekülasyonlar yapılsa da din konusunda 161 kitap okudu.
Çok zengin bir kütüphane kuran Atatürk, yaşamı boyunca 4 bin 289 kitap okudu.
Kuşkusuz…
Yaşamı boyunca bir elin parmağını bile geçmeyecek kadar kitap okuyanlar Kütüphaneler Haftası’nın anlamını kavrayamazlar…
Benim hikayem: FAİK TONGUÇ ÇOCUK KÜTÜPHANESİ
Babamın dedesinin çok kitabı varmış; ölünce talebeleri kitapları alıp götürmüş. Nereye götürdüklerini bilmiyoruz. O dönem…
Yani 19. yüzyılda Çorum‘da medrese içinde üç küçük kütüphane var:
– El-Hac Ali Efendi b. Mahmut (1844),
– Hacı Ahmet Fevzi Efendi (1879),
– Yedi-Sekiz Hasan Paşa (1897).
Kitap “toplayıcılığım” büyük dedeme mi çekmiş bilmiyorum.
Daha okul hayatı başlamadan kütüphaneye gittim.
Kütüphanenin adı, Faik Tonguç Çocuk Kütüphanesi idi.
Faik Tonguç (1889-1968) Çorumlu bir Cumhuriyet aydınıydı.
Mülkiye Mektebi’ni bitirdikten sonra dil eğitimi için Fransa ve İngiltere’ye gitti.
Londra‘da öğrenciliği sırasında Birinci Dünya Savaşı çıkınca hemen yurda döndü. Sarıkamış’ta savaştı. Yaralandı. İyileşti. Yine cepheye koştu.
-Dedemim memleketi- Bayburt ile Tercan arasındaki Bandola Ovası muharebelerinde 11 Temmuz 1916’da esir düştü.
Esaret hayatı, savaşın bitmesiyle 27 Haziran 1918’de bitti.
Yaşadıklarını “Bir Yedek Subayın Anıları” adlı kitabında anlattı. Bu idealist subayın anılarını mutlak okumalısınız.
Faik Tonguç, kaymakam olma imkanına rağmen memurluk yapmak istedi; Ankara’da ticarete atıldı.
Kitapları hep sevdi. Ankara Anafartalar’da kagir evde otururken ne yaptı?
1964 yılında Çorum’a çocuk kütüphanesi yaptırıp devlete hediye etti.
Bu kütüphane bizim eve yakındı.
Okula gitmeyi çok istiyordum ama yaşım tutmuyordu. Sık sık Faik Tonguç Çocuk Kütüphanesi’ne gidip çocuk dergilerinin resimlerine bakıyordum. “Mavi Kırlangıç Çocuk Dergisi”ni severdim. Yıllar geçti, adını hiç unutmadım.
Yıllar sonra…
Bir yazımdan dolayı gelen bir okur maili beni tekrar Faik Tonguç’la buluşturdu.
Maili atan torunu Şafak Okdemir idi.
Okdemir, tıp fakültesinden mezun olup bir yıl hekimlik yaptıktan sonra mesleğine veda ederek, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde grafik okudu.
Ardından… Bir yıl çocuk yuvasında, iki yıl da bir köy ilkokulunda gönüllü olarak resim öğretmenliği yaptı.
Üç çocuk kitabı yazdı: “Perili Öykü”, “Merdivenli Ada” ve “Mavi Kız.”
Şafak Okdemir, halen Anadolu köylerindeki bir çok projeye destek veriyor.
Dedesi Faik Tonguç’un çocuk kütüphanesi kurduğunu anımsatırım.
Bunların hiçbiri tesadüf değil…
Biz Cumhuriyet çocuğuyuz.
Faik Tonguçların emanet ettiği aydınlanma bayrağını elden düşürmeyeceğiz…